Antik Yunan ve Roma’da, sanat eserleri, fikirler ve buluşlarla ilgili koruma sağlayan kararlara rastlanmaktadır. Örneğin; MÖ 330'da, Antik Yunan yöneticilerinin ünlü düşünür ve sanatçıların yaratıcılığını ve eserlerin orijinalliğini korumak amacıyla, eserlerinin orijinal kopyalarının şehrin arşivlerinde saklanmasını gerektiren bir yasa çıkardığı tespit edilmiştir.
MÖ 1. yüzyılda iki ilginç örnek bulabiliriz. Cicero, hem yazışmalarında hem de çalışmasında, bugün "intihal" olarak adlandırdığımız şeye sık sık atıfta bulunmuştur. Vitruvius ise, bir edebiyat yarışması esnasında, diğerlerinden kopya çeken bazı "sahte şairleri" ifşa etmiştir. Eylemlerinden dolayı bu yazarlar yargılanmış, mahkum edilmiş ve rezil olmaları için halka ifşa edilmiştir.
Modern Çağa yaklaştığımızda, Fikri mülkiyet haklarının hükümdar tarafından verilen "ayrıcalıklar"dan biri olmaktan yasal "haklar" sistemine geçmeye başladığını görüyoruz.
1624'te İngiltere'de Tekeller Yasası kabul edildi. Bu kanuna göre hükümdara yeni icatlar için 14 yıllık bir süre için koruma sağlayan "patent belgesi" verme yetkisi verildi. Ardından, telif hakkıyla ilgili dönüm noktası niteliğindeki bir yasa ve Modern Çağ'ın ilki geldi: Anne Yasası, 1710 yılında “Öğrenmeyi teşvik edici bir yasa” olması amacıyla kabul edildi ve “basılı kitapların nüshaları” üzerinde başlangıçta 14 yıllık bir koruma sağladı.
18. yüzyılın sonlarına doğru, fikri mülkiyet hakları ABD Anayasasında da açıkça tanındı ve Fikri Mülkiyet Maddesi ABD Kongresine "Sınırlı bir süre için yazarlara ve mucitlere münhasır haklar sağlayarak bilimin ve sanatın ilerlemesini teşvik etmek amacıyla" koruma sağlama izni verdi. ABD Kongresi, 1790'da ilk federal patent kanununu çıkardı. Aynı yıl ilk federal telif hakkı yasası da kabul edildi.
Bunlar ve benzer olaylar antik dünya, Orta Çağ ve Rönesans boyunca farklı toplumların, entelektüel çalışmaya artan bir takdiri ve bununla birlikte onu koruma ihtiyacını gördüklerini gösteriyor. Yemek tariflerinden kitaplara ve makinelere kadar artık fikri mülkiyet hakları kapsamına giren çalışmaların çok uzun bir süredir farklı mekanizmalar aracılığıyla nasıl korunmayı hak ettiğini de görüyoruz. Bugün IP dediğimiz şeyin, çok erken çağlarda başlayan bilinçlenme ve uygulamaların mirası üzerine oluşturulduğunu düşünebiliriz.
Kaynak: EUIPO-“IP from the Ancient to the Modern Age”